5 Eylül 2009 Cumartesi

Yerköprü Şelalesi

Yerköprü Şelalesi Konya Merkeze Yaklaşık 110 km uzaklıkta Hadim İlçesi sınırları içerisindedir. Şelaleye gidebilmek için Konya dan Karaman istikametinde giderken sağ tarafda Güneysınır ilçesi tabelası görünür. Güneysınır ilçesini geçdikten sonra Gürağaç kasabasınıda geçip soldaki küçük tabelayı atlamadan şelale yoluna dönülür. Habiller köyünü geçdikten sonra 7-8 km sonra karşınızda 20 mt yükseklikten aşağı akıp akdenize doğru koşan kocaman bir şelale gelir. Birazs meraklı iseniz zorda olsa altına kadar gidebilirsiniz şelalenin. Şelalenin 300-400 mt uzağında küçük bir elektrik santrali bile var.

Yerköprü olarak adlandırılan mevkide, Göksu nehri, 500 m uzunluğunda bir mağaranın içinden geçiyor. Mağaranın oluşumu oldukça ilginç, Göksu vadisinin yan yamaçlarında meydana gelen heyelan sonucu vadi tıkanmış ve doğal bir baraj oluşmuş. Daha sonra vadinin sağ yamacından çıkan ve Şifalı olduğuna inanılan karstik Karasu kaynağı, bu heyelan kütlesinin üzerine yayılarak traverten bir kabuk oluşturuyor. Göksu nehri zamanla bu doğal barajın altından suyun kuvvetiyle birlikte su kendine yeni bir tünel açarak ve bugünkü Yerköprü mağarasını ve ‘’Yer Köprü’’ şelalesini meydana getirmiştir. Karasu Şifalı karstik kaynağı ise, mağaranın hem girişinde hem de çıkışında, Göksu’ya hayat vermeye devam ediyor, travertenler ise platodan Göksu nehri yatağına 20 metre yükseklikten düşüş yaparak şelalelerin oluşmasına doğal bir görünüm çıkartmaya devam ediyor.

Meke Krater Gölü

Meke Krater Gölü, Konya'nın Karapınar ilçesinde, sönmüş bir volkan kraterinin suyla dolmasıyla oluşan ve ortasında adacıklar bulunan göl. Karapınar-Ereğli yolunun 7 km'deki sapaktan 2 km içerdedir.
Göl ve birincil krater çukurunun uzunluğu 800 m, genişliği 500 m dir. 12 metre derinliğindedir.
400 milyon yıl önce (Pleistosen çağda) volkanik patlama sonucu oluşan bu krater (piroklastik koni), zamanla suyla dolarak göle dönüşmüş ve daha sonra, günümüzden 9000 yıl önce ikinci bir volkanik patlama ile gölün ortasındaki ikinci volkan konisi oluşmuş, zamanla o da suyla dolarak ikinci bir göle dönüşmüştür.
Meke Gölü deniz seviyesinden 981 m yüksekliktekidir. Ana Meke'nin ortasında bulunan ve su seviyesinden 50 m yükseklikte olan volkan konisindeki göl 25 m derinliktedir ve suyu tuzludur.
Adayı oluşturan volkanik kütlenin yapısı, en şiddetli yağmurları bile hemen emecek yeteneğe sahiptir. Meke'nin biçiminin binyıllardır bozulmamasının nedeni budur.
Ama son yıllarda Konya havzası'ndaki yeraltı sularının bilinçsiz tüketimi yüzünden yaz aylarında tamamem kurumaktadır.

İvriz


Konya' nın Halkapınar ilçesine bağlı Aydınkent beldesinde dünyanın en eski ziraat anıtlarından birisi olan ivriz kaya kabartması bulunmaktadır.İvriz kaya anıtı tuwana krallığından zamanımıza kalan en önemli kabartmadır. Geç hitit dönemine ait kabartma tuwana kralı Warpalawas tarafında m.ö.8.y.y.da yaptırılmıştır. Bereket tanrısı tarhundas ile onun karşısında ibadet eden kral Warpalawas figürleri vardır. Arka kısmındaki hitit hiyeroglif yazısında: "Ben hakim ve kahraman tuwana kralı warpalawas sarayda bir prens iken bu asmaları diktim tarhundas onlara bolluk ve bereket versin" yazmaktadır. Kabartmada Hitit sanatından başka arami asur ve frig sanatının etkileri görülür.


Ayrıca Atatürk'ün mezarına Türkiyenin dört tarafından toprak getirilmesi projesi için bu kabartmanın önünden de toprak alınmıştır. Toprak alınan yerde dikdörtgen kalıp şeklinde bi boşluk halen bulunmaktadır.

Kabartmasından başka bir de burada kaynak suyu vardır.Kaynağın çıkış noktası kabartmanın biraz ilerisindedir. suların en soğuğu ve en güzeli buradan çıkmaktadır. Hatta suyun soğukluğunu vurgulamak için "İvriz'de karpuz çatlatmak" deyimi bile kullanılmaktadır.

Mevlana Müzesi

Konya'da bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlâna Dergâhı'nın yeri, Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi iken bahçe, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlâna'nın babası Sultânü'l-Ulemâ Bâhaeddin Veled'e hediye edilmiştir.
Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir.
Sultânü'l-Ulemâ'nın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlâna'ya müracat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlâna "Gök kubbeden daha iyi türbe mi olur" diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlâna'nın oğlu Sultan Veled Mevlâna'nın mezarı üzerine türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. "Kubbe-i Hadra" (Yeşil Kubbe) denilen türbe dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine 130.000 Selçukî dirhemine Mimar Tebrizli Bedrettin'e yaptırılmıştır. Bu tarihten sonra inşaî faaliyetler hiç bitmemiş 19. yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir.
Mevlevî Dergâhı ve Türbe 1926 yılında "Konya Âsâr-ı Âtîka Müzesi" adı altında müze olarak hizmete başlamıştır.1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı "Mevlâna Müzesi" olarak değiştirilmiştir.
Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır.
Müzenin avlusuna "Dervîşân Kapısı" ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesi'nden sonra, Üçler Mezarlığı'na açılan Hâmûşân (Susmuşlar) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlâna ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır.
Avluya Yavuz Sultan Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile "Şeb-i Arûs" havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.

Alahan Manastırı

Mersin Karaman karayolu üzerinde, Mut'un 20 km. kuzeyinde, orman ürünleri deposunun yanından sağa sapılan ve 4-5 km. içeride Geçimli (Malya) köyü civarındadır. 1000-1200 m. yükseklikte ve Göksu Vadisine bakan dik bir yamaca oturtulmuştur. Hristiyanlığın Kapadokya ve Likonya (Konya)' da yayılması sırasında bu yeni dini kabul edenlerin takibe uğraması, inanmayanlar tarafından öldürülme korkusu, Hz. İsa'ya inananları dağlık bölgelerdeki mağara kaya oyuklarında ibadete zorlamıştır. İsa'nın havarilerinden St. Paul ve yine Tarsus'ta yaşamış Hristiyan öncülerinden Barnabas 441 yılında Hıristiyanlığı yaymak için Konya-Kapadokya ve Antalya-Antakya'ya kadar maceralı yolculuklar yapmıştır. İşte bu iki Hristiyan Aziz'in gezileri sırasında konakladıkları her yerde anılarına mabetler yapılmıştır. Alahan Manastırı bunlardan biridir. 440-442 yıllarında yapılmış olduğu tahmin edilen Alahan Manastır Külliyesi, Batı Kilisesi, Manastır, Doğu Kilisesi, kayalara oyulmuş keşiş odacıkları ve çevredeki mezarlardan oluşmaktadır. Kilise binaları, Ayasofya Müzesi ile ortak mimari özellikleri taşımaktadır. Süslemesinde usta bir taş oymacılığı görülür. İlk kilise korint başlıkla iki dizi sütunla üç nefe ayrılmıştır. Narteksten ana mekana geçilen kapının atkı ve yan dikmeleri kabartmalarla süslüdür. St. Paul, St. Pierre figürlerinden başka bir çelengi taşıyan altışar kanatlı Cebrail, Mikail'in simgesel yaratıkları ezişi, kükreyen aslan, kartal ve öküz sembolleri, incil yazılarının tasvirleri, üzüm salkımları, asma yaprakları ve balık motifleri zengin bir şekilde tasfir edilmiştir.
Kiliselerin doğusundaki geniş avlunun güneyinde dinsel törenlerin yapıldığı dehliz, 11 m. uzunluğunda kemerli ve sütunlu bir galeri şeklindedir. Galerinin ortasında kalabalık kabartma süsleme ile her yanı işli büyük bir niş bulunmaktadı.Galeride apsisli vaftizhane ve karşısında Alahan Manastırının en görkemli yapısı olan mezarlar bulunmaktadır. Bu mezarların kuzey duvarı kayaya yontulmuş, üst örtüsü yoktur. Ana nefin ortası ilginçtir. Burası paye ve sütunlara oturan dört kemerle örtülü kare planlı bir kule biçimindedir. Kuli yukarıda sekizgene dönüştürülmüştür. Kapı çerçevesi süslüdür. Alahan Manastırının Mezarlarından birinin kitabesinde şöyle yazılmıştır. "Burada çok mümtaz, Flavius Severinus ve Flavius Cadalaippus'un Konsüllüğün'den sonra İndictio'nun 15. Senesinin 13 Şubatında Mukaddes oruçlarının ilk haftasının Salı günü ölmüş olan hatırası mukaddes kurucu T............ yatıyor."


Ziya Efendi Köprüsü ve Efsanesi

ZİYA EFENDİ KÖPRÜSÜ:
Karaman ili Ayrancı ilçesinin köylerinden Karaağaç ve Kavuklar Köylerine ayrılan yol kavşağında Zehni denilen mevkide Ziya Efendi Köprüsü bulunmaktadır.Bu vadi üzerinde Toroslara kadar aynı yapı tarzında oniki köprüye rastlanmaktadır. Köprünün yapılış tarihini belirtir hiçbir belgeye rastlanmamıştır. (Osmanlı yapı tarzı olduğu İbrahim Hakkı Konyalı'nın Ereğli tarihi adlı eserinde belirtilmektedir.Ziya Efendi Köprüsü tek sıra kesme taştan yapılmıştır. Köprü korkulukları iri blok taşlardan olup, yer yer taşların arasında çevreden toplanmış sütun ve mezar taşları da görülmektedir. Üç gözden meydana gelmiş olup, bu gözler sivri kemerlidir. Kemerler tempan duvarlarına göre daha içerdedir. Ana gözün iki tarafında yuvarlak birer tahliye gözü bulunmaktadır.Köprünün hemen yanında içerisinde Ziya Efendinin mezarının da bulunduğu mezarlık bulunmaktadır.


ZİYA EFENDİ EFSANESİ:Çevrede yaygın olarak anlatılan efsaneye göre; Yavuz Sultan Selim İran seferine giderken Ayrancı civarına geldiğinde coşkun şekilde akan ve şimdi üzerine baraj kurulmuş olan dere ile karşılaşır. Bu dere üzerinde değişik aralıklarla on iki köprü vardır. Yavuz iki koldan köprülerden geçilmesini ister. Birinci kolun başında kendisi bugün “Ziya Efendi Köprüsü” adı verilen köprüden geçmek ister.Yavuz Sultan Selim ordusunun başında köprüye gelince, Ziya Efendi ve adamlarınca karşılanıp, köprüden geçmelerine izin verilmez. Yavuz, Ziya Efendi’ye köprüden geçmek için fazlasıyla para teklif eder. Ziya Efendi kabul etmeyerek Yavuz Sultan Selim’e gözlerini kapatıp, açmasını söyler. Yavuz gözlerini açınca dağların taşların altın olduğunu görür. Ziya Efendi bu işte paranın önemli olmadığını ancak kendisini geçirtmeyeceğini söyleyince, Yavuz da “Geçme namert köprüsünden, seller alırsa alsın beni” diyerek ordusunu sudan geçirir. Sudan geçerken iki asker boğulur ve iki katır da sırtındaki erzaklarla birlikte suya kapılır kaybolur. Ordunun karşıya geçişi tamamlanınca, Ziya Efendi Yavuz Sultan Selim’in huzuruna çıkar ve ölen askerlerin düşman casusu olduğunu, kaybedilen erzakların da dul ve yetimlerden gönülsüzce alındığını belirterek, Yavuz’a altından yapılmış bir ibrik hediye eder. Yavuz Çaldıran’a vardığında namaz kılmak için abdest alırken ibriğin üzerindeki yazılar gözüne ilişir. Yazı şöyledir : “AKŞAMKİ AŞINI SABAHA BIRAK AŞ OLUR, AKŞAMKİ İŞİNİ SABAHA BIRAKMA, İŞ OLUR”. Bunu okuyan Yavuz Sultan Selim orduya hemen saldırı emrini vererek büyük bir zafer kazanır.