5 Eylül 2009 Cumartesi

Yerköprü Şelalesi

Yerköprü Şelalesi Konya Merkeze Yaklaşık 110 km uzaklıkta Hadim İlçesi sınırları içerisindedir. Şelaleye gidebilmek için Konya dan Karaman istikametinde giderken sağ tarafda Güneysınır ilçesi tabelası görünür. Güneysınır ilçesini geçdikten sonra Gürağaç kasabasınıda geçip soldaki küçük tabelayı atlamadan şelale yoluna dönülür. Habiller köyünü geçdikten sonra 7-8 km sonra karşınızda 20 mt yükseklikten aşağı akıp akdenize doğru koşan kocaman bir şelale gelir. Birazs meraklı iseniz zorda olsa altına kadar gidebilirsiniz şelalenin. Şelalenin 300-400 mt uzağında küçük bir elektrik santrali bile var.

Yerköprü olarak adlandırılan mevkide, Göksu nehri, 500 m uzunluğunda bir mağaranın içinden geçiyor. Mağaranın oluşumu oldukça ilginç, Göksu vadisinin yan yamaçlarında meydana gelen heyelan sonucu vadi tıkanmış ve doğal bir baraj oluşmuş. Daha sonra vadinin sağ yamacından çıkan ve Şifalı olduğuna inanılan karstik Karasu kaynağı, bu heyelan kütlesinin üzerine yayılarak traverten bir kabuk oluşturuyor. Göksu nehri zamanla bu doğal barajın altından suyun kuvvetiyle birlikte su kendine yeni bir tünel açarak ve bugünkü Yerköprü mağarasını ve ‘’Yer Köprü’’ şelalesini meydana getirmiştir. Karasu Şifalı karstik kaynağı ise, mağaranın hem girişinde hem de çıkışında, Göksu’ya hayat vermeye devam ediyor, travertenler ise platodan Göksu nehri yatağına 20 metre yükseklikten düşüş yaparak şelalelerin oluşmasına doğal bir görünüm çıkartmaya devam ediyor.

Meke Krater Gölü

Meke Krater Gölü, Konya'nın Karapınar ilçesinde, sönmüş bir volkan kraterinin suyla dolmasıyla oluşan ve ortasında adacıklar bulunan göl. Karapınar-Ereğli yolunun 7 km'deki sapaktan 2 km içerdedir.
Göl ve birincil krater çukurunun uzunluğu 800 m, genişliği 500 m dir. 12 metre derinliğindedir.
400 milyon yıl önce (Pleistosen çağda) volkanik patlama sonucu oluşan bu krater (piroklastik koni), zamanla suyla dolarak göle dönüşmüş ve daha sonra, günümüzden 9000 yıl önce ikinci bir volkanik patlama ile gölün ortasındaki ikinci volkan konisi oluşmuş, zamanla o da suyla dolarak ikinci bir göle dönüşmüştür.
Meke Gölü deniz seviyesinden 981 m yüksekliktekidir. Ana Meke'nin ortasında bulunan ve su seviyesinden 50 m yükseklikte olan volkan konisindeki göl 25 m derinliktedir ve suyu tuzludur.
Adayı oluşturan volkanik kütlenin yapısı, en şiddetli yağmurları bile hemen emecek yeteneğe sahiptir. Meke'nin biçiminin binyıllardır bozulmamasının nedeni budur.
Ama son yıllarda Konya havzası'ndaki yeraltı sularının bilinçsiz tüketimi yüzünden yaz aylarında tamamem kurumaktadır.

İvriz


Konya' nın Halkapınar ilçesine bağlı Aydınkent beldesinde dünyanın en eski ziraat anıtlarından birisi olan ivriz kaya kabartması bulunmaktadır.İvriz kaya anıtı tuwana krallığından zamanımıza kalan en önemli kabartmadır. Geç hitit dönemine ait kabartma tuwana kralı Warpalawas tarafında m.ö.8.y.y.da yaptırılmıştır. Bereket tanrısı tarhundas ile onun karşısında ibadet eden kral Warpalawas figürleri vardır. Arka kısmındaki hitit hiyeroglif yazısında: "Ben hakim ve kahraman tuwana kralı warpalawas sarayda bir prens iken bu asmaları diktim tarhundas onlara bolluk ve bereket versin" yazmaktadır. Kabartmada Hitit sanatından başka arami asur ve frig sanatının etkileri görülür.


Ayrıca Atatürk'ün mezarına Türkiyenin dört tarafından toprak getirilmesi projesi için bu kabartmanın önünden de toprak alınmıştır. Toprak alınan yerde dikdörtgen kalıp şeklinde bi boşluk halen bulunmaktadır.

Kabartmasından başka bir de burada kaynak suyu vardır.Kaynağın çıkış noktası kabartmanın biraz ilerisindedir. suların en soğuğu ve en güzeli buradan çıkmaktadır. Hatta suyun soğukluğunu vurgulamak için "İvriz'de karpuz çatlatmak" deyimi bile kullanılmaktadır.

Mevlana Müzesi

Konya'da bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlâna Dergâhı'nın yeri, Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi iken bahçe, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlâna'nın babası Sultânü'l-Ulemâ Bâhaeddin Veled'e hediye edilmiştir.
Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir.
Sultânü'l-Ulemâ'nın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlâna'ya müracat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlâna "Gök kubbeden daha iyi türbe mi olur" diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlâna'nın oğlu Sultan Veled Mevlâna'nın mezarı üzerine türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. "Kubbe-i Hadra" (Yeşil Kubbe) denilen türbe dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine 130.000 Selçukî dirhemine Mimar Tebrizli Bedrettin'e yaptırılmıştır. Bu tarihten sonra inşaî faaliyetler hiç bitmemiş 19. yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir.
Mevlevî Dergâhı ve Türbe 1926 yılında "Konya Âsâr-ı Âtîka Müzesi" adı altında müze olarak hizmete başlamıştır.1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı "Mevlâna Müzesi" olarak değiştirilmiştir.
Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır.
Müzenin avlusuna "Dervîşân Kapısı" ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesi'nden sonra, Üçler Mezarlığı'na açılan Hâmûşân (Susmuşlar) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlâna ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır.
Avluya Yavuz Sultan Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile "Şeb-i Arûs" havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.

Alahan Manastırı

Mersin Karaman karayolu üzerinde, Mut'un 20 km. kuzeyinde, orman ürünleri deposunun yanından sağa sapılan ve 4-5 km. içeride Geçimli (Malya) köyü civarındadır. 1000-1200 m. yükseklikte ve Göksu Vadisine bakan dik bir yamaca oturtulmuştur. Hristiyanlığın Kapadokya ve Likonya (Konya)' da yayılması sırasında bu yeni dini kabul edenlerin takibe uğraması, inanmayanlar tarafından öldürülme korkusu, Hz. İsa'ya inananları dağlık bölgelerdeki mağara kaya oyuklarında ibadete zorlamıştır. İsa'nın havarilerinden St. Paul ve yine Tarsus'ta yaşamış Hristiyan öncülerinden Barnabas 441 yılında Hıristiyanlığı yaymak için Konya-Kapadokya ve Antalya-Antakya'ya kadar maceralı yolculuklar yapmıştır. İşte bu iki Hristiyan Aziz'in gezileri sırasında konakladıkları her yerde anılarına mabetler yapılmıştır. Alahan Manastırı bunlardan biridir. 440-442 yıllarında yapılmış olduğu tahmin edilen Alahan Manastır Külliyesi, Batı Kilisesi, Manastır, Doğu Kilisesi, kayalara oyulmuş keşiş odacıkları ve çevredeki mezarlardan oluşmaktadır. Kilise binaları, Ayasofya Müzesi ile ortak mimari özellikleri taşımaktadır. Süslemesinde usta bir taş oymacılığı görülür. İlk kilise korint başlıkla iki dizi sütunla üç nefe ayrılmıştır. Narteksten ana mekana geçilen kapının atkı ve yan dikmeleri kabartmalarla süslüdür. St. Paul, St. Pierre figürlerinden başka bir çelengi taşıyan altışar kanatlı Cebrail, Mikail'in simgesel yaratıkları ezişi, kükreyen aslan, kartal ve öküz sembolleri, incil yazılarının tasvirleri, üzüm salkımları, asma yaprakları ve balık motifleri zengin bir şekilde tasfir edilmiştir.
Kiliselerin doğusundaki geniş avlunun güneyinde dinsel törenlerin yapıldığı dehliz, 11 m. uzunluğunda kemerli ve sütunlu bir galeri şeklindedir. Galerinin ortasında kalabalık kabartma süsleme ile her yanı işli büyük bir niş bulunmaktadı.Galeride apsisli vaftizhane ve karşısında Alahan Manastırının en görkemli yapısı olan mezarlar bulunmaktadır. Bu mezarların kuzey duvarı kayaya yontulmuş, üst örtüsü yoktur. Ana nefin ortası ilginçtir. Burası paye ve sütunlara oturan dört kemerle örtülü kare planlı bir kule biçimindedir. Kuli yukarıda sekizgene dönüştürülmüştür. Kapı çerçevesi süslüdür. Alahan Manastırının Mezarlarından birinin kitabesinde şöyle yazılmıştır. "Burada çok mümtaz, Flavius Severinus ve Flavius Cadalaippus'un Konsüllüğün'den sonra İndictio'nun 15. Senesinin 13 Şubatında Mukaddes oruçlarının ilk haftasının Salı günü ölmüş olan hatırası mukaddes kurucu T............ yatıyor."


Ziya Efendi Köprüsü ve Efsanesi

ZİYA EFENDİ KÖPRÜSÜ:
Karaman ili Ayrancı ilçesinin köylerinden Karaağaç ve Kavuklar Köylerine ayrılan yol kavşağında Zehni denilen mevkide Ziya Efendi Köprüsü bulunmaktadır.Bu vadi üzerinde Toroslara kadar aynı yapı tarzında oniki köprüye rastlanmaktadır. Köprünün yapılış tarihini belirtir hiçbir belgeye rastlanmamıştır. (Osmanlı yapı tarzı olduğu İbrahim Hakkı Konyalı'nın Ereğli tarihi adlı eserinde belirtilmektedir.Ziya Efendi Köprüsü tek sıra kesme taştan yapılmıştır. Köprü korkulukları iri blok taşlardan olup, yer yer taşların arasında çevreden toplanmış sütun ve mezar taşları da görülmektedir. Üç gözden meydana gelmiş olup, bu gözler sivri kemerlidir. Kemerler tempan duvarlarına göre daha içerdedir. Ana gözün iki tarafında yuvarlak birer tahliye gözü bulunmaktadır.Köprünün hemen yanında içerisinde Ziya Efendinin mezarının da bulunduğu mezarlık bulunmaktadır.


ZİYA EFENDİ EFSANESİ:Çevrede yaygın olarak anlatılan efsaneye göre; Yavuz Sultan Selim İran seferine giderken Ayrancı civarına geldiğinde coşkun şekilde akan ve şimdi üzerine baraj kurulmuş olan dere ile karşılaşır. Bu dere üzerinde değişik aralıklarla on iki köprü vardır. Yavuz iki koldan köprülerden geçilmesini ister. Birinci kolun başında kendisi bugün “Ziya Efendi Köprüsü” adı verilen köprüden geçmek ister.Yavuz Sultan Selim ordusunun başında köprüye gelince, Ziya Efendi ve adamlarınca karşılanıp, köprüden geçmelerine izin verilmez. Yavuz, Ziya Efendi’ye köprüden geçmek için fazlasıyla para teklif eder. Ziya Efendi kabul etmeyerek Yavuz Sultan Selim’e gözlerini kapatıp, açmasını söyler. Yavuz gözlerini açınca dağların taşların altın olduğunu görür. Ziya Efendi bu işte paranın önemli olmadığını ancak kendisini geçirtmeyeceğini söyleyince, Yavuz da “Geçme namert köprüsünden, seller alırsa alsın beni” diyerek ordusunu sudan geçirir. Sudan geçerken iki asker boğulur ve iki katır da sırtındaki erzaklarla birlikte suya kapılır kaybolur. Ordunun karşıya geçişi tamamlanınca, Ziya Efendi Yavuz Sultan Selim’in huzuruna çıkar ve ölen askerlerin düşman casusu olduğunu, kaybedilen erzakların da dul ve yetimlerden gönülsüzce alındığını belirterek, Yavuz’a altından yapılmış bir ibrik hediye eder. Yavuz Çaldıran’a vardığında namaz kılmak için abdest alırken ibriğin üzerindeki yazılar gözüne ilişir. Yazı şöyledir : “AKŞAMKİ AŞINI SABAHA BIRAK AŞ OLUR, AKŞAMKİ İŞİNİ SABAHA BIRAKMA, İŞ OLUR”. Bunu okuyan Yavuz Sultan Selim orduya hemen saldırı emrini vererek büyük bir zafer kazanır.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Ayrancı Barajı

Karaman ili Ayrancı ilçesine 5 km. mesafede bulunan Ayrancı Barajı Buğdaylı Çayı üzerinde sulama ve taşkın kontrolü amacıyla 1956- 1958 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır. Toprak gövde dolgu tipi olan barajın gövde hacmi 2.308.000 m³, akarsu yatağından yüksekliği 34,00 m'dir. Normal su kotunda göl hacmi 28,50 hm3, normal su kotunda göl alanı 2,00 km²'dir. 7.817 hektarlık bir alana sulama hizmeti vermektedir.

Deliçay Barajı


Deliçay Barajı, Karaman'da, Kurtderesi Köyünde Deliçay üzerinde, sulama amacıyla 1991 - 2005 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır.
Toprak gövde dolgu tipi olan barajın gövde hacmi 2.774.000 m3, akarsu yatağından yüksekliği 45,00 m., normal su kotunda göl hacmi 27,00 hm3, normal su kotunda göl alanı 1,80 km2'dir. Baraj 13.000 hektarlık bir alana sulama hizmeti vermektedir.

Gödet Barajı


Karaman'da, Gödet Çayı üzerinde, sulama amacıyla 1983- 1988 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır. Güldere,Başharman,Gökçe,Dereköy,Gülkaya köyleri ile çevrilidir.
Toprak gövde dolgu tipi olan barajın gövde hacmi 570.000 m3, su yatağından yüksekliği 94,00 m, normal su kotunda göl hacmi 158,00 hm3, normal su kotunda göl alanı 6,75 km2'dir. Baraj 24.000 hektarlık bir alana sulama hizmeti vermektedir.

Akköprü

Karaman-Yeşildere kasabası yolunda, Karaman'a 29 km. uzaklıkta, Yeşildere Çayı üzerinde yer alan köprü tamamen kesme taştan, tek gözlü olarak inşa edilmiştir. Kitabesi bulunmamaktadır.

Yabangülü Saklı Kiliseleri

Karaman Merkez ilçeye bağlı 20 km. uzaklıktaki Gökçe Köyü yakınlarındaki kayalık bir tepenin yamaçlarında bulunan mağaralar Erken Hıristiyan döneminde oyularak kiliseye dönüştürülmüştür.
Bu kiliselerin birbirleri ile bağlantısı olan dehlizleri ve odaları bulunmaktadır.

Gödet Vadisi


Karaman Merkez ilçeye bağlı Güldere köyü eski adıyla Gödet köyünde bulunmaktadır. Gödet barajının kaynağını teşkil eden Gödet çayının çıktığı Ernek mevkiinden Güldere köyüne kadar uzanan vadi doğaseverlerin mutlaka görmesi gereken harika bir manzara sunmakta.Vadi boyunca hem Gödet çayı uzanmakta hem de Gödet Mağaraları bulunmakta yükseklerinde.


Gödet Mağaraları

Karaman’ın güneydoğusunda 37 km. uzaklıktaki Güldere eski adıyla Gödet Köyü’nde, apartman şeklinde mağaralar bulunmaktadır. Buradaki büyük mağaranın önü yıkıldığından ötürü katlar açık bir şekilde dışarıdan görülmektedir.
Mağara 7-8 kat halindedir. Katlar arasındaki iniş ve çıkışlar bacalarda ve buraya açılan el ve ayak çukurlarından sağlanmaktadır. Buradaki evlerin bir kısmı kayalara oyulmuş mağaralara bitişiktir. Üst katlara çıkmak için profesyonel araçlara ihtiyaç vardır.



Manazan Mağaraları

Karaman İli Merkez İlçesi Yeşildere (İbrala) Taşkale (Kızıllar) Kasabaları arasında uzanan Yeşildere Vadisinin doğusunda, Karaman - Yeşildere Taşkale yolunun kenarındadır. Karaman’a uzaklığı 40 km. dir. Mağaralar içerisinde kil oranı yüksek kireçtaşi arazide, yüksek bir kaya kütlesine tamamen insan eli ile oyulmuş beş katli toplu meskenler halindedir.İlk iki kat doğu batı yönünde hücre şeklinde birçok odacıktan oluşmaktadır. Doğudan ve batıdan vadiyi kontrol edebilecek stratejik konuma sahiptir. Ortada bulunan yüksek kaya kütlesine oyulan diğer katlar yörede sırasıyla; Kum Kale, At Meydanı ve Ölüler Meydanı olarak adlandırılmıştır. Mağaraların ön cephesi doğal olaylar sonucu tahrip olduğundan günümüzde belirgin bir girişi yoktur. 1. katta oyuntular şeklinde bir çok mezar odalari vardir. Bu katta dogudan batiya dogruya siralanan odalardan bazilarinin şapel oldugu tespit edilmiştir. Bunlarin içerisinde bazi geometrik şekillerin ve freskolarin izleri bulunmaktadır.Şapellerin en büyüğü doğu bölümde yer almaktadır. Üstü beşik tonozlu olup yamaçta yer alan güney cephe doğal olaylar sonucu yıkılmıştır.Giriş katinin dogusunda niş içerisinde bir Arcosolium (mezar odası) bulunmaktadır. İçinde sıva üzerine yazılmış kitabenin bir bölümü tahrip olmuştur. Okunabilen kısmında şu yazılıdır: “Ionnes şimdilik fani alemden ayrılışı ile iş bu lahiti kemiklerinin erimesi ve vücudunun toprakla bir olması için, ellerini ve ayaklarını bağlı tutarak ve gözlerini de aralık bırakarak, şöyle ki sonunu görmemek için”Giriş kisminin yakininda sagda bir oyugun içinde ezilmiş kireç taşi, saman, kil, yumurta aki, kaynamiş bal ve bezir karişimindan siva üzerine ortada tahtta oturan Hz. Isa ve yanlarda Aziz figürleri bulunan bir duvar resmi yapilmiştir. Bu resim aşiri tahrip oldugundan ancak çok dikkatli incelendigi zaman görülebilmektedir.Hemen hemen mağaraların ortasına rastlayan yüksek kaya kütlesinin ortasından 70 - 80 cm. yüksekliğinde, 50 - 60 cm. genişliğinde bir koridordan 3. katta çıkılan ilk bacaya ulaşılmaktadır. Katlar arasında iniş çıkışı sağlayan bu bacalar 1 x l m. ölçülerinde 8 -10 m. yüksekliğindedir. Üst katlara iniş çıkışı sağlamak için kenarlara karşilikli el ve ayak tutunma yerleri yapilmiştir. Bu düzenlenenin kisa boylular için ayri yapilmiş olmasi dikkat çekicidir.3. kat yörede Kum Kale olarak adlandırılmaktadır. Dikdörtgen planda oyulmuş olan 3. kat galerisinin uzun olan dogu kenarinda 6, bati kenarinda 4 adet hücre odalar bulunmaktadir. Bati kenarinda yer alan en son odadan bir koridor ve baca ile bir üst kata çikilmaktadir. Galerinin sonunda bir sarnıç bulunmaktadır.

Kum Kaleden bir baca ile yörede At Meydanı olarak adlandırılan yaklaşık 10 X 50 m. ölçülerindeki büyük galeriye ulaşılmaktadır. Dikdörtgen plandaki 4. kat galerisinin güney kısa kenarı dışarıya bakmakta ve buradaki pencerelerden ışık almaktadır. Galerinin doğu uzun kenarında 15, batı kenarında 14 hücre oda bulunmaktadır. Bu katta odalar birbirinden bağımsız iki kat halinde yapılmışlardır. Odalardan bazılarının tabanlarında mezar oyuntuları bulunmaktadır. Galerinin sonunda bir sarnıç vardır.Ölüler meydanı adı verilen 5. ve son kata 4. kat galerisinin kuzey köşesinden diğerlerine göre daha dar ve daha yüksek bir koridordan ulaşılmaktadır. Ayrıca 4. katla 5. kat arasında diğer yer altı şehirlerinde de görülen girişi kapatmaya yarayan bir düzenleme vardir. Galeri plani diger katlara göre daha düzensizdir. Koridorun güney bölümünde pencere ve iki kolon bulunmaktadir Söylentilere göre daha yakın zamana kadar burada 100- 150 ceset düzenli bir şekilde sıralanmış halde bulunuyormuş. Ancak çeşitli nedenlerle tahrip olmuşlar. Buradan ele geçen ve kafasi hariç vücudunun diğer bölümleri tamam olan genç bir bayan cesedi Karaman Müzesinde sergilenmektedir. Mağaraların ne zaman oyulduğunu kesin olarak ortaya koyacak veriler olmamakla birlikte buradan ele geçen küçük buluntulardan mağaraların Bizans Devrinde 6. - 7. yüzyıllarda oyulduğu ve yerleşildiği anlaşılmaktadır. Mağaralar bu devirde hem güvenlik açısından hem de killi kireç taşının ısı ve nemi sabit tutması özelliği nedeniyle oyulmuş ve kullanılmış olmalıdır.

İncesu Mağarası

Karaman ili Taşkale kasabasının 9 km. güneyinde, İncesu Deresi’nin dağlık yamacında bulunan bu mağara, yatay gelişmiş kuru bir fosil mağarasıdır.Miyosen kireç taşlarında gelişen mağara sistemi, birbirinden devamı olan iki mağaradan oluşmuştur. Bütünüyle yatay olan mağaralar damlataş birikimi yönünden son derece zengindir. Yağışlı dönemlerde içlerinden küçük bir yer altı nehri akan sistemin iki mağarasından biridir. İçerisinde mevsimlik oluşan küçük göletler bulunmaktadır. Mağara 1.derece doğal sit alanı olarak tescil edilmiştir.

ağara 1356 m. uzunluğunda olup, İncesu Deresi’ne açılan ağzı oldukça dardır.Buradan 5-10 m. genişliğinde, 4-6 m. yüksekliğinde mağaranın içerisine girilmektedir. Mağaranın içerisinde kayalar ve molozların yanı sıra yer yer sarkıt, dikit ve damlataş sütunları da bulunmaktadır. Mağaranın ısısı 11-12 C, nem oranı da %75-85 arasındadır.

Taşkale Tahıl Ambarları



Karaman Merkez Taşkale kasabasında yer alır.Kasabanın kuzeyinde yaklaşık 40 metre yüksekliğinde 251 adet taş ambar mevcuttur. 165 metre uzunluğu olan ambarların derinlik­leri yer yer 5-10 metreyi bulmaktadır. Bunlardan 120 kadar, diğer­lerine göre daha eski dönemlerde (Osmanlı, Selçuklu, Bizans…) ka­zıldığı izlenimini vermektedir.
Taş ambarlar, tüf kaya oluşumunun yapısı gereği özellikle hubu­bat ve bakliyat saklamaya elverişlidir. Bu özelliği keşfeden yöre hal­kı yüzyıllardır ürünlerini taş ambarlarda depolamaktadır. Bu odacık-lar 5-60 ton ürün saklama kapasitesine sahip olup, ürün cinslerinin ayrı ayrı depolanmasına uygun planda açılmışlardır.
Her mevsimde hava sirkülasyonu sağlayan tüf bloktan oluşmuş ambarlara “tutamak” yerlerinden tutup, tırmanmak suretiyle sekmek denilen yüzeyindeki oyuklara basılarak çıkılır. Makara sistemi ile de m barlara mahsul çıkarılır ya da indirilir.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Aktekke Camii (Mader-i Mevlana)


Karaman'ın merkezi yerinde, İmaret Mahallesinde, Şifa Hamamı olarak bilinen tarihi Süleyman Bey Hamamının batısında yer almaktadır. Camii çevresinde hamamı, derviş hücreleri, güney ve batısında haziresi (mezarlığı) ve içerisindeki türbe ve mezarları ile bir külliye halindedir. Halk arasında Aktekke olarak bilinen camiye, içerisinde Mevlânâ'nın annesi Mümine Hatun'un türbesinin bulunması nedeniyle Mader-i Mevlâna Camii' de denilmektedir. Camii bugünkü haliyle kapı üzerindeki kitabeden anlaşıldığına göre H.772, M.1370 yılında Karamanoğlu Alaeddin Bey'in emri ile yapılmıştır. Caminin olduğu yerde daha önce Selçuklular zamanında bir zaviye bulunmakta iken, Emir Musa Mevlâna'nın Babası Bahaeddin Veled'in Karaman'a gelmesi ile, zaviyenin bitişiğine bir mevlevi tekkesi yaptırarak buraya yerleştirmiştir. Mevlâna'nın annesi Mümine Hatun ve ağabeyinin vefat etmesi üzerine her ikisi de bu zaviyeye defnedilmiştir. Daha sonra Halil Bey'in oğlu Karamanoğlu Alaeddin Bey, kardeşinin (Süleyman Şah'ın) kabrinin de bulunduğu bu yere bugünkü Camii yaptırmıştır. Ancak, bu cami içerisinde semahane ve türbe bulunması nedeniyle klasik cami mimarisinden farklıdır.Caminin giriş kapısına iki renkli mermerle zıvanalı kemer yapılmıştır. Bunun üst tarafına da bir Mevlevi sikkesi işlenmiştir. Mevlevi sikkesinin taş kemerinde beş satır halinde kitâbesi yer alır. Kitâbenin Türkçesi şöyledir: "Ariflerin, kutbu, aşıkların, sultanların, milletin, Hak’kın ve dinin celâli (Mevlâna'nın) Tanrı pek zahir olan sırrını mukaddes kılsın. Kişi zâde ve keremli hatuna nispet edilen bu mübarek zaviyenin ve Karamanoğlu Mahmut oğlu, Halil oğlu Sait ve Şehit Seyfettin Süleyman Bey'in Merkadinin -Allah toprağını aydınlatsın- yapılmasını yüce sultan, âlemde Tanrı’nın gölgesi, ümmetlerinin dizginini elinde tutan Arap ve Acem sultanlarının efendisi, azgınları, inatçıları kahreden, kafirleri ve müşrikleri öldüren, fetih babası Karamanoğlu Mahmut oğlu Halil oğlu Alaeddin -Allah mülkünü muhallet kılsın, bayraklarını yükseltsin, yardımcılarını muzaffer ve hoşnut yapsın- Hicretin 772.yılı ve rebiulevvelinin evvellerinde emretti."Cami tamamen kesme taştan merkezi büyük kubbeli olarak yapılmıştır. İki kısımdan oluşan cami esas cami kısmı ve son cemaat mahallidir. Son cemaat kısmını iki mermer sütun ve yan duvarlarının üzerlerine dayanan üç kubbe örter. Giriş kapısının sağında ve solunda iki mihrapçık vardır. Sağdaki mihrapçığın sağında kadınlar mahfiline çıkış kapısı yer alır.Merkezi kubbenin altında l7 pencere cami içini aydınlatır. Kubbe göbeği ve eteği, pencere üstleri bitkisel süs dekorludur. Mihrabı sitelaktitlidir. Sol taraftaki ayrılmış olan mekanda Mevlâna'nın annesi Mümine Hatun'un sandukası ile ağabeyi Muhammed Alaeddin ve diğer yakınlarına ait 20 adet sanduka bulunmaktadır.Caminin son cemaat yerinin tam karşısında kesme taştan yapılmış 7 adet derviş hücreleri ve güneyi ile batısında haziresi bulunmaktadır.

Tartan Evi

Tapucak Mahallesinde aynı adla anılan sokak üzerinde yer alır. 19.yüzyıl ortalarında Sami Tartan’ın dedesi Hacı Ahmed Efendi tarafından yaptırılmıştır.
İki katlı, orta sofalı plânda, düz toprak damlı olan evin avlusunda mutfak, tandır, ahır, helâ gibi servis hacimleri bulunuyordu. Eve doğu taraftaki çift kanatlı kapı ile girilir. Bu kapının söveleri devşirme malzemedir.
Her iki katın plânı aynıdır. Haçvari plânlı sofanın pahlı köşelerinden odalara girilmektedir. Odaların seki altı, seki üstü birer kemerle ayrılmıştır. Alçı çiçeklikleri, sedirleri, yüklük-gusülhane, ağzıaçıkları geleneksel özelliklere sahiptir.
Evde ahşap süslemeden daha ziyade kalemişi süslemeler dikkati çekmektedir. Kapilarin üzerindeki üçgen alanlarda bitkisel bezemeli kartuşlar, oda çiçekliklerinde, tavan eteklerinde zengin bitkisel süslemeler görülür. Bazı çiçekliklerde perde, bazısında ise saat tasvirleri vardır.
En önemli tasvirler ise 1.kat sofasının sekizgen kubbe eteğinde yer alır. Bunlar, S.Ahmet Camii, Dolmabahçe Sarayı, Kız Kulesi, bir köşk, çarklı vapur, yelkenli gibi batılılaşma dönemi Türk resminde yer alan konulardır. Bu ev, Resimli Türk evleri arasında en önemli örneklerden birisidir.

Çeşmeli Kilise


Çeşmeli Kilise ( Surp Asvadzadzin Ermeni Kilisesi ) Karaman İl Merkezinde Tapucak Mahallesindedir .Kilise Karadağ'da Binbir Kilisede bulunan küçük bazilikaların bir örneğidir. Uzunlamasına üç sahınlı kesme taşla inşa edilmiş bir yapıdır. Bizans Devrine aittir .Cumhuriyet Dönemi'nden sonra 1980'li yıllara kadar cezaevi olarak kullanılmış ve dış mimarisini bozmayacak şekilde içerisine bazı eklentiler yapılmıştır. Daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilen yapı, 2007 yılında restore edilmiştir.Restorasyon sonrası Sergi , toplantı salonu , müzik dinletileri gibi sanatsal etkinlikler için kullanılan kilise ziyarete açıktır. Karaman'ın en eski mahallelerinden Tapucak mahallesi Birinci Dünya Savaşı ve mübadele öncesinde Türklerle beraber yoğunluklu olarak Ermeniler ve Rumlar'ın bir arada yaşadığı bir mahalledir.Mahallede aynı alanda Bizans mimarisinden Çeşmeli Kilise ,Osmanlı mimarisi olan Yeni Hamam , Karamanoğlu mimarisinden Araboğlu Cami , tarihi Türk , Ermeni ve Rum evlerini bir arada görme imkânı var.

25 Ağustos 2009 Salı

Hatuniye Medresesi


Karaman merkez Hastane Caddesi üzerinde yer alır. Hatuniye Medresesi, Osmanlı Sultanı Murat Hüdavendigar'ın kızı, Karamanoğlu Alaaddin Bey'in karısı Nefise Sultan tarafından, 1382 yılında yaptırılmıştır, portalindeki kitbesine göre mimarı, Numan Bin Hoca Ahmet'tir.Yapı, kapalı avlulu, tek eyvanlı; avlunun sağında ve solunda öğrenci hücreleri ve revakları bulanan bir medresedir (avlunun üzeri günümüzde açıktır). Kuvvetle ileri fırlayan selaktitli portali beyaz mermerden yapılmıştır. Geometrik tezyinatlı yazı ve bitkisel dekorludur. Sağda ve solda, bitki motifli iki sütunçe ile, içte iki mihrp nişi, portalin ortasında, yukarıda stelaktitler içerisinde kanatlarını açmış bir (orjinali kaldırılmış, yerine onarımda yeni bir kuş işlenip koyulmuş) kuş figürü bulunmaktadır. Kapı mor ve beyaz mermerden, kilitleme tekniğinde yapılmış basık kemerlidir.Eyvanda kalan izlerden, buranın 2 m. yüksekliğe kadar altıgen formlu, turkuaz ve siyah renkli çinilerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Avlunun revak sütunları yuvarlak ve oval biçimlidir. Yapının çeşitli yerlerinde, ilmi öven yazılar bulunmaktadır. Eyvanın sağında ve solunda bulunan kubbeli büyük odaların (birisi dershane diğeri mezar odası) giriş kapıları da, portal gibi grift kabarık bitki ve geometrik desenlerle süslenmiştir.Hatuniye medresesi şu anda “Hatuniye Turistik Karaman Sofrası Lokantası” olarak kullanılmaktadır.

Karaman Kalesi


Karaman İl Merkezinde, Hisar Mahallesinde, bir höyük üzerinde dış, orta ve iç kale olarak kurulmuştur. Dış kale surları tamamen yok olmuş, orta kale surlarının bazı bölümleri ile iç kale surları günümüze sağlam olarak ulaşabilmiştir. Kesin yapım tarihi bilinmemekle birlikte 11. yüzyılın sonunda 12. yüzyılın başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Kale Selçuklu, Karaman Oğulları ve Osmanlılar devrinde önemli bir konumdadır. 13. yüzyılda İlhanlılar ve 1468 yılında Osmanlılar tarafından tamamen tahrip edildikten sonra yeniden inşa edilmiştir.İç kale batıya açılan tek kapılı, dördü yuvarlak, beşi kare dokuz burçludur. Burçlar ahşap direklerle bölünerek iki katlı hale getirilmiştir.